hAiku boX

hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX

Monday 22 June 2009

DUS GUNLUGU...


"....
Evimden; Prag'dan ayrilali tam dort ay oldu. Bir maceraya atilmis kani-kaynayan bir cocuk gibi hissederek cikmistim yola; oysa son haftalarda bitap dusmus bir halde, sadece yasamaya calisiyorum. Evet; sadece yazmaya calistigim kriz donemlerine girerken; simdi yasamaya calismak cok garip geliyor.
Oysa buralar cok guzel... Toscana; alabildigine yesil bir vadi. Prag gibi eski yapilari barindiriyor yesilin icerisinde. Sessiz; sakin ve sevimli...
Ayrica; son bir kac gunu hesaba katmazsam; havasi da tam bana gore; mesela bahar donemi bir hayli serin ve gozleri yasli sekilde gecti. Ah, evet... Son bir kac gundur yogun sicak etkisi altinda Toscana vadisi... Hava kararmaya yakin, belli-belirsiz bir meltem cikiyor. Insanin yuzunu, saclarini ve ruhunu oksuyor...
Baglardan aldigi tatli kokulari burnunuza ulastiriyor. Baglar demisken; saraplardan bahsetmeme gerek yok sanirim...
Tadi damaginizdayken bile daha cok icmek isteyeceginiz cinsten saraplar uretiliyor. Taze olanlari, yillanmis olanlari ve niceleri...
Ne diyordum; Toscana benim icin adeta bir maceraydi. Yillar oncesine ait bir duygu-seline kapilip geldim.
Yillar oncesinin tutkusu beni buralara surukledi...
Isimi-gucumu uzaktan idare edebilecegime inandirdi...

Subat ayinin sonlarina dogru; kucagimda yeni aldigim dergilerle eve dogru; 'Andel' metro duragina yuruyordum. Hafif bir yagmur kokusu ve insanin icine isleyen bir soguk vardi. Atkima daha da sarilmis, neredeyse sadece adimlarimi takip ediyor; baska bir yere bakmiyordum. Seslendin...
Yillar sonra seni gormeyi beklemiyordum. Prag'a yerlestigimi nereden ogrendigini de...
Bilinmezlikler denkleminde; her seyi bir kenara biraktim ve eve giderken bir anda tum hayatim arkamda kalarak seninle Toscana'ya dogru yola ciktim.
Butun bu garipligin icerisinde tek bildigim; yarim kalmis bir hikayeyi tamamlamaktaydim.

...

Haftalardir uykularim uzaklara kacmis durumda...
Diyeceksiniz ki; "Sanki oncelerinde cok duzenliydin ya!" ... Haklisiniz aslinda; benim ki de laf!
Yine de...
Son bir kac haftadir her zamankinden de farkli olarak, hic bulunmayacak bir sekilde kacmis durumdalar uykularim.
Eger bu 'saklambac' gibi bir oyunsa; sanirim oyuna girmesem daha karli cikacagim.

Uzun bir sesslik donemi geciriyorum. Sanki sonsuz bir boslugun icerisinde, aradigim bir seyler var...
Ne olduklarini tam bilmesem de, tamamlamam gerektigine inandigim bir seyler. Her gun bulmak icin ayri cirpinislar yasiyorum.
Cok zorladigimda kendimi gozlerim karariyor.
Uzun suren sessizlikler yasiyorum. Kendimle bile konusmadigim oluyor gunlerce...
Nedenini hic ama hic bilmiyorum.

Sozde bir sakinlik havasi hakim etrafta... Dingin, durgun ve duygusuz. "Nasil olabilir?" diye dusunuyorum. Hissizlik nasil hakim olabilir bana?!
Mumkun olmayacak seyler yasiyorum. Artik kiriklarin da batmadiginin, canimi yakmadiginin farkina variyorum.
Biliyorum; bir seyler soylemem gerekiyor... O kadar yilin ardindan, o kadar derin duygu dalganimlarinin ve buyulu bir cok gecenin ardindan; bir seyler soylemem gerekiyor.
Dilim kipirdamiyor. Konusamadigim icin bir hareket olsun diye ayaga kalkip, pencereye yaklasiyorum. Tepede parlayan gunes, sik agaclarin arasindan olabildigince kuvvetli bana ulasmaya calisiyor. Sesim halen cikmiyor. Yaz sicaginda, yaprak kipirdamiyor...

Kis mevsimin sert soguklugunu ozledigimi fark ediyorum. Bir kac kez daha konusmayi deniyorum. Kelimeler tikaniyor. Oksuruyorum.
Sigaradan oldugunu dusundugunu fark-ediyorum. Gulumseyerek; yanlis dusundugunu belirtmek icin basimi salliyorum. Gozlerini yumuyorsun.
O gunden beri gozlerini gormuyorum...

Aksam-uzeri; sozde bir serinlik cokuyor vadiye... Agaclarin yapraklari, yalanci melteme eslik etmiyorlar. Her zamanki gibi bagdan donuyorsun ve ellerini yikamadan;
bir kadeh aliyor, on bahceye oturuyorsun. Dirseklerini dizlerinin uzerine koyup; gozlerini yumuyorsun. Neler dusundugunu tahmin etmeye cabaliyorum. Basimi saga dogru egerek dikkatle sana bakiyorum. Nafile... Zihnini oyle bir kapatiyorsun ki, yuzeysel olarak bile dusuncelerine dokunamiyorum.
Bakislarimi senden alip, yesillikler icerisindeki vadiye devirirken; kendimi senden bu kadar kolay nasil koparabildigime sasiriyorum.
Gunlerdir, sen baga gittiginde ve ben bu yesillige gomulmus evde tek basima kaldigimda bile yazamadigimi biliyorum. Icten ice kendimi kemiriyorum.
Gunlerdir, ne bir hikaye, ne bir masal, ne de bir siyasi hiciv yazisi yazamadigimi biliyorum...
Yanina geldim-geleli; kendimi oldurdugumu biliyorum...
Bir veda yemegi hazirlamak uzere mutfaga yoneliyorum. Anliyorsun... Bagin armagani olan en guzel saraplardan birini aciyorsun.
Sessizligi, kadehlerimizin opusmesi bozuyor ve sen "Kacta ayriliyorsun?" diye sorarak devam ettiriyorsun.
Basimi kaldirip, sulu-boya fircasinin tuvaldeki darbelerini andiran gok-yuzune bakiyorum. "Yarin, bu saatlerde..." diyorum.
Yutkunuyorsun.
Bir kac yagmur damlasi dusuyor, ne sen, ne de ben tutamiyoruz.
Yavas yavas bitiyor...
-Toscana/2008.



Gun agariyordu. Yavas yavas....
Sessizlik yerini gurultuye, bosluk yerini kuru bir kalabaliga birakiyordu.
Ay coktan teslim etmisti vardiyayi.
Hic bitmeyecek sandigim bir gecenin daha bitisine tanik oluyorum.
Bitmeyecek hicbir sey olmadigini bir kez daha goruyorum.
Sessizce yeni gunu selamlayarak kendime gelmek uzere banyonun yolunu tutuyorum.

Perdelerin arasindan sizan isigin aydinlattigi otel odasinda ne yapacagimi bilmedigimi kanitlayan bir tur atiyorum. Kosede duran bavulumu karistiriyorum.
Toscana'dan ayrilali bir gun oluyor. Yani; evime donus yolculugumun ilk ayagi tamamlanmis demek oluyor.
Ogleden sonra kalkacak olan ucagimla; yeniden evimde olacagimi dusunerek oda servisinin tikirdattigi kapiya yoneliyorum.
Senin yanindan ayrilmis olmama ragmen, halen Italya'da olmaktan memun oldugumu hissediyorum.
Oda servisi calisaninin getirdigi tepsiyi, koltugun yanindaki sehpaya birakiyorum. Kahvemden bir yudum alirken, yeniden kapi caliyor.
Gunluk gazetelerle beraber iki zarf uzatiyor resepsiyon gorevlisi. Tesekkur ederek aliyorum. Gazeteleri daginik olan yataga firlatip, zarflarin uzerlerini okuyorum.
Biri Toscana, digeri Prag postasi.
Once yayincimdan gelen zarfi ozenle aciyorum. Her zamanki gibi cok uzun olmayan bir mektup cikiyor. Bir de cok buyuk rakamlar icermeyen iki para dekontu.
Biri gazeteye, digeri de Prag'da yayinlanan ozel bir dergiye gecen ay yazdigim bir kac yaziya ait... Mektupta her zamanki sozlerine rastliyorum. Soyle bir goz-gezdiriyorum ardindan da senden gelmis olan mektuba yoneliyorum.
Degil bir mektup, hicbir sey beklemedigim icin olusan saskinligima, iki sayfa uzunlugundaki mektubun bambaska hisler ekliyor...
Bir satirdan, digerine geciyorum... Yedi yildir, senden duymayi bekledigim her seyi okuyorum.
Her sey bittiginde; her seyi soyledigini gormek icimi acitiyor. Burkuluyorum. Ikinci sayfanin ortalarinda, kagitlari burusturarak yumrugumu sikiyorum.
Ardindan yeniden sayfalari duzeltip, mektubunu tamamliyorum.
Evet; her sey bitiyor. Mektubun bitiyor. Ben ise; kendimi tamamliyorum.
Zarflari sehpanin kenarindaki tepsinin altina sikistiriyor ve kahveme eslik edecek sigarami yakiyorum. Defterimi bas-ucumdan alip; "Italya'yi seviyorum ve tam zamaninda terk ediyorum." diye kisa bir not dusuyorum. Mektuplari defterin arasina koyuyorum, derin bir duman cekiyorum icime ve sessizlige ufluyorum...

-Milano/2008.


Gun yarim...
Gunlukler yarim...
Cumlelerim yarim...
Tek tamamlanmis olan, yarim kalan eski bir hikaye ve bir de hikayenin ardinda yarim bir halde buldugum ben.
Yeniden evdeyim ve tamamlanmak uzere bekliyorum.
Neyi bekledigimi ben de bilmiyorum.
Notlarimi karistiriyorum. Italya guncesinin bana hissettirdigi hicbir sey olmadigini fark-ediyorum. Not defterimi kapatip, evden ayri kaldigim 4aylik sure boyunca ozlemis oldugum tavan arasina tirmaniyorum. Eski, oymali sandigi acip; biraz fotograf karistiriyorum... Fotograflarda gorunen tavan arasi ile simdiki halinin arasindaki farklar, gecen zaman, fotograflarin nostaljisi ve kanatlari kuf kokan dedem sariyor benligimi...
Fotograflar parmaklarimin arasinda, bagdas kurmus oylece oturuyor gibi gorunsem de, dusuncelerimle basbaska diyarlarda oldugumu biliyorum.
Prag'a donusumun; ayriligimizin ve bu defa sensiz yalnizligimin bir kisir donguyu tamamlayip, aslinda beni tamamlamis olacagini biliyorum...
Fotograflari ozenle sandikta yerlerine kaldiriyor; asagi iniyorum.
Defterimi alip, evden cikiyorum. Apartmandan cikinca, donup evime bakiyorum. Dedemden kalan ve hayatimi degistiren evime...
'Andel' metro duragina dogru yuruyorum. Sehir merkezindeki kafelerden her zaman gittigim bir tanesine oturuyorum. Garson beni taniyor, basiyla selamlayip; her zaman ictigim kahvemi getiriyor. Yazi yazacagimi bildigi icin de hic rahatsiz etmiyor. Uzunca bir suredir etraflarda gorunmeyisimi merak ettigini biliyorum. Merak etmeye devam etmesi icin sessiz kaliyorum.
Defterime dusecegim notlari hesapliyorum kafamda... Onumden birkac tane bisikletli cocuk geciyor. Gulusuyorlar...
Cocuklugumu ozledigimi fark-ediyorum. Tavan arasinda tozlanmakta olan bisikletimi cikartabilecegimi dusunuyorum.
Hesaplarima geri donuyorum...
Her seyin yarim-yamalak oldugu hayatimda, bir kez olsun tam anlamiyla bir matematik islemi yapmam gerektigini ve her seyi bir araya toplamam gerektigini hissediyorum.
Prag'a yerlestigimden beri, kaybetme korkumdan uzaklastigimi bildigim kadar, sindiremedigimi de biliyorum. En basta temizlemem gereken sey diye notlarimin tepesine maddeliyorum.
Yeniden listeler cikiyor karsima...
Alt maddeleri en kabarik olan 'ozlemek' oluyor...
Ne kadar cok seyi ozledigimi; ne kadar cok seye hasret oldugumu dusununce, yeniden icim burkuluyor.
Derin bir nefes alip, fazlasiyla cigerlerime doldurdugum temiz havanin basimi dondurmesine izin vermeden bir sigara yakiyorum...
Listem uzuyor da, uzuyor.... Prag kilisesinin canlari caliyor. Saatler ilerlerken, garson; bir kadeh ozel yapimlari olan likorden getiriyor.
Likorun de etkisiyle muhasebeyi derinlestiriyorum.
Her seyin altindan derin bir ozlem cikiyor. Aklima; Nazim Hikmet Ran geliyor. 'Surgun yillarinda; Prag'a yaptigi ziyaretlerde, bu kafelerde oturup, ozlediklerini dusunuyor muydu acaba?' diye icimden geciriyorum...
Likorum tazelenirken; bir kac madde daha ekliyorum...
Geceleri uyumayi ozledigimi, not dusunce gulumsuyorum. Yan masada oturan adam da bana gulumsuyor. Selamlasiyoruz.
Notlarima bir daha goz atiyorum. Ne yazik ki; Istanbul'u ozlemiyorum...
Kavusamayacagimi bile bile, ozlemek anlamsiz geliyor. Bunca zaman sonra, bu sehri terk edemeyecegimi, Istanbul'un da beni konuk olarak kabul etmeyecegini biliyorum.
Sessiz soluklar ve likorden bir yudum daha aliyorum.
"Ozlemek guzeldir; sonunda kavusmak varsa..." diyorum kendi kendime... Dusuncelerimi dagitmak icin basimi salliyorum.

Ozleyenlerin hepsi, bana kavusurken... Ozlediklerimden hep hasret kaldigimi fark-ediyorum.
Bu nedenle de; kendi kendimi tamamlamam gerektigini biliyorum. En basta kendime kavusmam gerektigini biliyorum.
Vicdan muhasebemin boyle bitecegini ve o zaman tamamlanacagimi biliyorum.
Yarin ki gazetenin yazisini tamamladiktan sonra; hesabi istiyorum. Beni ugurlamak uzere; Brahms'in piyano koncertosu yukseliyor ve dar sokaga dogru ilerliyorum, kim bilir belki yarina ozledigim kendimi bulurak tamamlanmis olurum.

Malostranská Kavárná/Prague/2008.
-Nazim Hikmet Ran'a... 'Dus Gunlugu'mden."



zeinep'in notu:

Ozledigim ve kalemimi ozlemis olan okurlarima 'Merhaba' diyor; "Ozlemek Guzeldir, sonunda kavusmak varsa..." diye ekliyorum.
Iki haftalik bir aradan sonra, ben size, siz de kalemime kavustunuz.
Size bu gectigimiz/ayri kaldigimiz iki haftada ne yazilar hazirladigimi tahmin bile edemezsiniz... Sadece yogun ve keyifli bir okuma maratonuna hazirlabilirsiniz.
Sanirim daha fazla konusmama gerek yok; bu yaziyla basladiniz, digerleri ile devam edersiniz...
Bu iki hafta icerisinde neler oldu-neler bitti; pek yakinda satirlarimda dinlenirken; dinlersiniz...
Ozlemi dinmis bir sevgiyle hepinizi kucakliyor, renkli bir hafta diliyorum.
“All there is...   is consciousness.”

dusler-de...

dusler-de...
ya da muallak ve araf'ta...
Early bed, Early rise, Makes a girl;
Healty, Wealthy and Wise...


- Atilla Agabey, bunu bana soylediginde yatili okula gonderiliyordum... Kulaklarin cinlasin; kocaman oldum ve hic unutmadim.