hAiku boX

hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX

Thursday 16 July 2009


Kisa Kisa Kisa...

Kan-ter icerisinde uyandim.Yorgani uzerimden savurdum; gozlerimi acip, yatagimda dogruldum. Ellerimle islanmis olan saclarimi geriye ittim. Yuzumu actim. Nefes almaya calistim.
Gozum saate ilisti, besi geciyordu...
Uc bucuktu yorganimin altina sigindigimda ve kisa bir uykuya misafir olmustum.
Yatagimdan ciktim.
Pencereye dogru ilerledim, perdemle beraber pencereyi actim. Hayal-meyal gorunen gunese kuslar senfonisi eslik ediyordu.
Yuzume carpan sabah ayazinda, yeniden nefes almayi denedim.
Kisacik uykumun, kendisinden daha kisa suren gorseli; kabus bitmisti.
Gune baslamak uzere, banyoya girdim.

...

Sabah toplantisi sandigimdan da kisa surdu.
Bir kahve aldim. Cebimde rahat duramayan telefonuma cevap verdim.
Arayan anneannemdi. Ogleden sonra; kardesimle yapacaklari alis-verise eslik etmemi istiyordu.
"Ben gelir, sizi alirim." dedim. Cok sevindi ve ardindan bir seyler anlatmaya basladi.
Konusmama imkan yoktu, anneannem almisti sazi eline...
Sabah saatlerinde; kuzenim Asli ile yaptigi konusmayi anlatarak basladi, ardindan bahcedeki kedinin hastalandigini, az once yemegi vurdugunu, temizlikci kadinin persembe gunu gelecegini soyleyerek devam etti.
"Anneannecim, oglen bulusunca konusuruz. Yapmam gereken bir suru is ve acelem var. Kisa keselim simdi. Haydi opuyorum seni..." dedim.
Hafiften bozuldu ve istemeye istemeye telefonu kapatti.

...

Kisa suren araba yolculugunun ardindan, alis-veris merkezinin otoparkina girdik. Sozde guvenlik saglayici olan makinalardan gecerken, kardesim kiz arkadasindan bahsediyordu. Anneannem ise; dersleriyle ilgilenmesi gerektigini soyluyordu. Tatli-sert bir tartismayla konusmaya devam ettiler. Hic araya girmedim. Kafam oylesine doludyu ki; sadece kulak misafiri olmakla yetindim.
"Iste, su soldaki dukkan." dedi kardesim; vitrine bakarak iceri girdik.
Begendigi pantolonun bedenini denemk uzere kabinlere girdiginde; anneannem sustu. Sarilip boynuna, optum. "Hadi ordan!" diyerek, hafiften itti beni.
"Sana hadi ordan! Istemem ama yan cebime yaparak somurtma karsimda; simdi kahvemizi icerken anlatirsin devamini..." dedim. Hic tepki vermedi. Kardesim; aynanin karsisinda kendini inceliyordu.
"Nasil oldu?" diye sordu. "Guzel, gayet guzel." dedim.
Anneannem kolumu sikti. "Belinden dusecek gibi ve pacalarini kisaltmak lazim, yerleri supuruyor." dedi.
"Moda bu anneanne!" dedi kardesim.
"Ne bicim moda?! Belinde durmuyor o pantolon!" diye cikisti.
Gulumsedim. "Beros, belinde durmamasi onun bilecegi is. Duserse de, 'erkegin mali meydanda!' der bunlar; ama, evet haklisin, pacalari biraz aldiralim." diye araya girdim.
Kardesim keyiflenmisti. "Ya pacalari kisaltmak icin birakmamiz gerekecek; ben aksam bunu giyecegim." diye homurdandi. Bize yardimci olan gorevli, kisa bir sure beklersek hemen hallolabilecegini soyledi.
Anneannem halen pantolonun beline takilmisti. "Dustu-dusecek!" diyordu.
"Kemer takar, birseycik olmaz; derdi sana mi dustu?!" dedim ve tartismaya donusecek anneanne-tepkilerine son noktayi koydum.

...

Koridorlarin birlestigi yerdeki bir kafede sohbete daldik. Cok fazla zamanim yoktu, yine de anneannemin gonlunu yapmak istiyordum.
Kardesim pantolonu aldigi gibi; bize ayirdigi bu kisacik sureye sukretmemizi belirten opucukleriyle tesekkur etti ve ortadan kayboldu. Artik alisik oldugumuz icin, umursamadik.
Kuzenim Asli'nin, sabah anlatmis oldugu hikayeyle beraber bir suru gereksiz bilgiyi; yarim saatlik sure icerisinde depoladim.
Otoparktan cikarken; anneannem halen anlatmaya devam ediyordu.

...

Kisa bir sureligine tekrardan ofise ugradim. Masamin uzerinde duran ve aksam calismam gereken notlarimi karistirirken; sirket ici telefon caldi.
Ahizeyi kulagima goturdugumde, klasik bir muzik sesi duydum. Beklemeye basladim. Ardindan da telefonda aglak bir sesle karsilastim.
"Zulal..."
Burnunu cekerekten konusmaya basladi; "Zeinep, gelmedi..." dedi.
"Kim gelmedi Zulal'cim?" diye sordum.
"Iste gelmedi. Akm'nin onunde bulusacaktik. Bir saattir bekliyorum. Usudum. Gelmedi ve telefonu kapali." diye cevapladi.
"Dur, dur, dur bir saniye... Sunu uzun uzun anlatir misin lutfen?"
"Telefonda mi?" diye sordu ve ardindan yine aglamaya basladi.
"Neredesin sen?" diye soruyla cevapladim.
"Akatlar Kultur Merkezinin onundeyim." dedi.
"Tamam Akmerkeze git. Geliyorum yanina." dedim.

...

Her zamanki yerimizde oturduk. Oturmamizla beraber koltugunu yanima cekti, boynuma sarildi ve aglamaya basladi. Kisa bir sure oylece sarildik-kaldik.
Ardindan, bir hayli gurultu cikartarak burnunu sildi ve anlatmaya basladi;

'Biliyorsun Cem'le aramiz iyi degildi. Dun aksam mesaj atti. Kisa ve oz bir sekilde; Akm'nin onunda 4:00'te bulusalim, konusmamiz gerekiyor; yazmisti. Bugun her seyi konusacaktik ve gelmedi! Telefonu da kapali..' diye tamamladi ve yeniden goz-yaslari sel oldu.
Ne diyecegimi bilemiyordum.
Her seyi konusacaklari bir bulusmayi, neden kisa mesajla planliyorlardi ki?!
"Bir de ben arayayim." dedim.

Bir kac kere caldi ve acildi. Zulal'in goz-yaslari donmustu. Bir kac tanesinin yanaklarinin uzerinde hareketsizce durduklarina dair iddiaya bile girebilirdim.
Gozlerimi Zulal'in gozlerinden ayirmadan, Cem'le konustum.
Telefonu kapattik. Gulumsuyordum.
Zulal, kaskati kesilmis bir halde bos ve sorgulayan gozlerle yuzume bakiyordu.
"Buraya geliyor." dedim.
Halen tepkisizce suratima bakmaya devam ettigini gorunce; "Akm'nin onunde bulusacaktiniz siz degil mi?" diye sordum.
'Evet...' anlaminda basini sallarken, bir yandan da burnunu siliyordu...
"Zeytinoglu Caddesindeki; Akatlar Kultur Merkezi'nin onunde mi yoksa; Taksim Meydanin'daki Ataturk Kultur Merkezi'nin onunde mi?" diye sorarak devam ettim.
"Akatlar'daki Akm'de. Eve yakin olan o..." diye cevapladi.
"Siz kisa kisa konusmaya devam edin. O da seni bir bucuk saat Taksim'de beklemis. Telefonunun sarji da bitmis..." dedim.
Suratindaki saskin ifadeye ragmen rahatladigi her halinden belliydi. Hatta icinde kabarmakta olan mutluluk belirtilerini gorebiliyordum.

Kisa bir sure icerisinde Cem'in yanimiza gelmesiyle, toplantiya gitmek uzere yanlarindan ayrildim.

...

Sunum basarili gecmisti. Asansorde; "Gecemizi-gunduzumuze katmamiza degdi!" dedi, ayni odayi paylastigimiz calisma arkadasim Deniz.
"Simdi sen bunu kutlayalim da dersin..." diyerekten sirittim.
"Nerede biraliyoruz?" diye sordu. "Valla ben sarapciyim." dedim.
"Pabucumun sarapcisi, bir kadehle sarapci olunmuyor ustadim." derken, yoldan gecen sari kutulardan birine isaret etti.

...

Ofise girip, dosyalari ve sunum kartlarini birakirken; Deniz'in sevgilisi aradi. Telefonu kapatirken; "Mesaj alindi; kutlama, kisa sureli ertelenecek." dedim.
"Bizden harika ikili olamaz!" dedi gulumseyerek. "Her yigidin harci degil konusmadan anlasmak." dedim.
"Buyuksun ortak!" diye alaya aldi beni ve sirtima vurdu.
"Sen de amcam gibisin; bir gun omurgamda hasara sebep olacaksiniz..." diye baslarken;
"Kisa kes, aydin havasi olsun Zeinep." diye susturdu.

...

Aksam trafigini cekilir kilabilmek icin; radyoyu actim. Yesile donmek bilmeyen bir isikta beklerken, telefonum soylendi. Susturmak icin actim.
"Sakizli muhallebi yaptim." dedi anneannem.
"Kahveyi hazirla, sogumadan geliyorum." dedim.
Yesili gorunce de direksiyonu kirdim, kestirmeden anneanneme ulasabilmek icin en kisa yola saptim.
Radyoda Ajda Pekkan; "Hiç bunları kendine dert etmeye değer mi? Şu kısacık ömürler yeter mi?! Hoşgör sen, affet gitsin aldırma..." diyordu.-z.d.-


zeinep'in notu:

Sehrin kosusturmacasi; her seyi kisaltiyor.
Vakit kisaliyor.
Sesler kisiliyor.
Hep bir acele...
Isimler kisaliyor.
Mektuplarin yerini, kisa mesajlar aliyor. Uzun mesafeli asklarin ozlemini, internet kisaltiyor.
Telefon, yollari kisaltiyor.
Genclik kelimeleri kisaltiyor. Sesli harfleri yutuyor, sessiz harflerle; sessizce anlasmaya calisiyor insanlar ya da anlasilmaz oluyorlar...

Kosusturmaca esnasinda, gunler kisaliyor.
Insan yasadigini anlamiyor.
Aralar kisalirken; aralar aciliyor. Paylasimlar azaliyor.
Cumleler dusuyor, eksik ve yitik hikayeler yaziliyor.
Kitaplar kisaliyor,
Hizli yemekler yapan yerler artarken, yemek sohbetleri kisaliyor.
Gorunurde dinlemeyi bilen cok kisi var gibi dursa da; cok konusmayi bilmeyen insanlar, dinlemeyi de beceremiyor.
Bekleme sureleri kisaliyor, en uzun omurlu sutlerin bile raf sureleri bir kac gunu gecmiyor.
Sabirsiz insanlar turerken; dayanma gucu azaliyor.
Soylenmemis olanlar artiyor. Ruhun icinde tortu birikiyor. 'Hayat Gailesi...' denen stres topu sayesinde, omurler kisaliyor...
Herkes, kisa surede koseyi donecek kestirme bir yol ariyor!

...

Israrla uzun yaziyorum.
Paylasmak istediklerimi dokuyorum satirlara...

Hep askla tutuyorum kalemimi ve yanginda ilk kurtarilacaklar listemin basinda diz-ustu bilgisayarim geliyor.
Huzursuzca koltugumda kipirdandigim an kalemi birakip, ara veriyorum.
Biliyorum; sevgiyle, askla yazmazsam... Okur hisseder.
Yazdigim tatla okur, okurlar.
Nasil yaziyorsam; oyle yanki bulacaktir diyorum.
Uzun yaziyorsam, oyle bir tutkuyla kaptirmis oluyorum ki; siz de kapilin, bir sure kisa kesmekten uzaklasin istiyorum.

Basligi okumaya basladiginiz an itibariyle de, yazdigim seyler bana ait olmaktan cikiyorlar.
Sizin oluyorlar.
Bir yazar olarak, bir hikaye yaziyorum gibi gorunse de; aslinda her bir okurla, yepyeni hikayeler yazilmis oluyor.
Uzun yaziyorsam, hayatinizda uzun hikayeleriniz olsun istiyorum.
Tadi damaginizda kalan, kestirip atilmamis olan.

Tuketimin hat safhada oldugu su devirde; tuketmeyelim hayatlari diye...
Belki de, tuketirken bile bazi seyleri hatirlayabilelim diye...

...

Bir sure, kalemim yapimcilarin ve yonetmenlerin himayesindeydi. Siparisle yaziyordum. Kalemim satilikti. Belli sinirlarim vardi.
Istenilen bir cerceve icerisinde yazmam gerekiyordu.

Simdi; kalemim kendi hur iradesiyle karaliyor kagitlari...
Ozgurlugunun tadini cikariyor.
Eger ki; uzun uzadiya yazarak ben de suyunu cikartiyorsam; affola demek istiyorum.
Yine de; size kisa yazilar vaadinde bulunamiyorum...
Kisa kesemeyecek kadar, geveze bir kalem oldugumu bilerek beni okumanizi rica ediyorum.

Su kisacik omurde, birakin ben de uzun yazilar yazan biri olarak var-olayim hayatlarinizda. Soyle bir bakarsaniz; hayatin devinimi icerisinde ne kadar zaman ayiriyoruz okumaya ve paylasmaya?
O zaman; hos gorun, aldirmayin ve birakin kendinizi kisa sureligine de olsa satirlarima...

No comments:

“All there is...   is consciousness.”

dusler-de...

dusler-de...
ya da muallak ve araf'ta...
Early bed, Early rise, Makes a girl;
Healty, Wealthy and Wise...


- Atilla Agabey, bunu bana soylediginde yatili okula gonderiliyordum... Kulaklarin cinlasin; kocaman oldum ve hic unutmadim.