hAiku boX

hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX

Thursday 16 July 2009

Filitre Kahve:

Dun sabah kahvem zehir olmustu...
Sizler de biliyorsunuz zaten... Ne tadi, ne de tuzu kalmisti sabahin.
Bu sabah icin kesin kararliydim, hem biraz da enerji toplamak adina kendimle ilgilenecektim.
Kahve demlemeye karar verdim. Ozenle cektirttigim kahve cekirdeklerinin mis kokulu paketini acip, filitre kahve makinasina yerlestirdigim filitrenin gobegine birkac kasik sepistirdim.
Suyu da ekleikten sonra, dugmeye bastim... Vakum makinalarinin cikarttigi seslere benzer sekilde sesler cikartarak calismaya basladi. Etrafa yayilan koku, ruhumu oksuyordu adeta...
Merdivenlere yonelirken kapi caldi. Sabah sabah pek misafirim oldugu soylenemezdi. Hem de ses bahce kapisindan geliyordu...
Saskinlik ve merakla basamaklari daha hizli indim. Bahcede bir o yana, bir bu yana yuruyen kuzenimi gordum. Kapiyi acmamla, durdu, kostu ve boynuma atladi. Saskindim ve bu anlam veremedigim durumun nedenini fazlasiyla merak etmeye baslamistim.
Havanin yeterince soguk olduguna kanaat getirdikten sonra iceri girdik.
"Sen otur, ben taze demledigim kahveden birer bardak doldurup geliyorum.." dedim. Burnunu cekerken bir yandan da komik bir sekilde basini sallayarak beni onayladi.
Merdiveni kosa adim tirmandim. Hali hosuma gitmemisti.
Elimde kocaman iki kahve kupasiyla asagi indim. "Ah! Nasil unuturum?!" diyerek bir kosu tekrar yukari firladim. Hem kuzenimin cok sevdigi, hem de ruhuna iyi gelecek olan cikolatalarla ve zencefilli kurabiyelerle geri dondum.
Cikolata paketlerini gordugunde, yuzune yayilan gulumsemeyi de siz gormeliydiniz....
Bas koseye kurulmustu salonda ve kedim de coktan kucaginda yerini almisti. Genetik ozellikleri nedeniyle surekli gozleri akan ve surekli aglamis bir edayla dolasan kedimle, gayet uyumlu bir goruntu sergiliyorlardi. Kedimin de patilerinin arasina bir kutu mendil tutustursam, tatli ve gozleri yasli bir fotografa imza atabilirdim.

Hemen yanindaki koltuga yerlestim ve "Evet, seni dinliyorum... Hayirdir, sabah sabah..." diyerek topu attim.
Yutkundu. Kocaman bir yudum kahvesinden aldi. Kedinin kafasini oksadi. Bir yudum daha aldi ve bogazini temizledi. "Kahve cok guzel olmus." dedi.
Guldum. Tesekkur ettim. Duymak istedigim kisma gelmesi icin 'eee...' ifadesinde elimi salladim.
"Ya... Ofiste..." dedi ve saganak yagmura yakalandi. Burnunu da oyle bir sildi ki, zavalli kedim havaya sicrayak kucagindan uzaklasti. Normal sartlarda haline kahkahalar esliginde gulebilirdim, yalniz su anda durum ciddiydi!
One dogru egilip elimi dizine koydum, "Diledigin kadar aglayip, bagirabilirsin... Hatta soylenebilirsin de... Anlat ve rahatla! Kim ne yapti benim kuzuma?" diye tesvik edici anne rolume burundum.
Yayilmis oldugu koltukta huzursuz bir sekilde kipirdandi. Burnunu cekerek anlatmaya basladi;
"Ise baslayali bugun bir bucuk ay oldu Zeinep. Hemen hemen butun departmanlarda, pek cok kisi beni taniyor. Bir bucuk aydir yurt disinda bulunan bir de kadin var. Birkac fotografini gormustum. Yaptigi isleri incelemistim ve yurt disinda oldugundan henuz birebir tanisma sansim olmamisti. Dun ogleden sonra dondu. Aksam-uzeri ufak bir toplanti yapildi. Boylece biz de birebir tanismis olduk. Soguk ve mesafeliydi. Gayet normal karsiladim. Yasi ilerlemis olsa da, gozlerinden amatorlugu okunuyordu. Sindirmis bir insan olsaydi, yarim-yamalak tokalasmazdi zaten... Her neyse; uzerinde durmadim elbette. Bizim sektoru bilirsin, 'kurtlar sofrasi!' Toplantidan sonra, mesai bitmisti. Toparlanip, ciktim. Gec saatlerde patrondan bir e-mail geldi."
Iki gozu-iki cesme seklindeydi. Biliyordum hassasti benim kuzenim... Kim bilir patronu neler soylemisti.. Ahh ah! Dizini sivazlamaya devam ettim, yuzumde mumkun oldugunca sicak ve samimi bir ifade esliginde...
"Neden bana boyle bir e-mail attigina anlam veremedim. Seyahatten donen kadina benim en son isimi gostermis. Kadin da aksam patrona bir mail yazmis. Okumalisin onu, nasil hakaret edercesine, kucumser bir dille yazmis... Hani amatorlugunu hissetmistim dedim ya, bu kadarini beklemiyordum! Adimi dogru duzgun hatirlamadigini belirten 'neydi adi onun.. iste o kizin hazirladigi proje var ya...' diye baslamis e-mail'a... Gozlerime inanamadim. Kendimi savundum, elbette bana yakisan ahlakli, edepli ve asil bir sekilde... Bugun sirkete gitmek icin yola ciktim. Mideme kramplar girdi. Yazmis olduklari aklima geldi ve direksiyonu kirip, sana geldim." dedi ve gurultulu bir sekilde burnunu sildi.
"Cok da iyi yaptin canim kardesim!" dedikten sonra ayaga kalkip, sarildim.
"Simdi; -kahvemden bir yudum aldim ve arkama yaslanarak konusmaya devam ettim.- oncelikle is dunyasinin acimasizligini biliyoruz, degil mi? O zaman boylesi insanlarin, boylesi kucuk insanlarin, bu gibi tavirlariyla her zaman karsilasma ihtimalimiz var. Sen kendin dile getirdin zaten, 'kurtlar sofrasi' diye... Oturup bu yasamis oldugun durumu daha fazla desmeyecegim. Patronunun anlamsiz eylemini ya da kadinin dusuncesiz mailini konusmayacagim...
Senin soylemis oldugun, edepli ve asil cevabin gibi, sana ayni kivamda bir hikaye anlatacagim... Belki uygun bir toplantida ortaya anlatirsin ya da anlatmazsin, sana kalmis. Belki de bu olaydan ve anlatacagim hikayeden ders cikarir, kisasa kisas yapmazsin ve ayni davranislari is hayatinin hicbir evresinde sergileyen olmazsin." dedim. Zencefilli kurabiyelerden bir tane aldim ve oturdugumuz koltuklarin caprazinda duran kutuphaneme yoneldim.
Halen hickiriyor ve burnunu cekiyordu. Kedimse, ondan mumkun oldugunca uzak bir kosede konuslanmis, kabarik tuylerinin arasinda bulunan patlak gozleriyle kuzenime bakiyordu.
Kutuphanemdeki raflarima bir goz attim. Ortalarda bir yerde bulunan, orta kalinliktaki bir kitabi cekip-cikarttim. Kitap elimde, koltuga donup-oturdum.
Kuzenim cikolata paketlerinden birini bitirmis, ikincisine yoneliyordu. Gulumsedim...
"Bilirsin ki Sokrat, Eski Yunan'in bilgesiydi." derken, kitabi araladim...
"Bir gun Sokrat, eskiden tanidigi bir arkadasina rastlar ve arkadasi ona der ki;
'Seninle ilgili ne duydum biliyor musun?'
'Bir dakika, bir dakika bekle...' diye cevap verir Sokrat, 'Bana birsey soylemeden evvel, senin kucuk bir test yapmani isitiyorum. Ben buna 3-Filitre Testi diyorum.' diye ekler.
'3-Filitre Testi?' diye alayci bir sekilde tekrar eder arkadasi.
'Dogru... Benim hakkimda duyduklarini soylemeden once, bir sure durup ne soyleyecegini filitre etmek, iyi bir fikir olabilir. Birinci Filitre; ''Gerceklik Filitresi, yani bana birazdan soyleyecegin seyin/seylerin tam anlamiyla gercek olduguna emin misin?'' '
'Hayir!' dedi, 'Aslinda bunu sadece duydum ve..." diye ekledi.
'Tamam. oyleyse sen bunun gercekten dogru olup-olmadigini bilmiyorsun. Simdi, ikinci filitreyi deneyelim. ''Iyilik Filitresi - yani benim hakkimda, bana soylemek uzere oldugun sey iyi birsey mi?' diye sorar Sokrat.
'Hayir! Tam tersi...'
'Oyleyse;' diye devam eder Sokrat; 'Hakkimda bana kotu birsey soylemek istiyorsun ve bunun dogru oldugundan da emin degilsin. Merak etme, yine de testi gecebilme sansin halen var; Cunku, geriye bayagi onemli olan kaldi, ''Ise Yararlilik Filitresi - Bana, benim hakkimda soyleyecegin sey, benim isime yarayacak mi?'
'Maalesef, hayir!' diye cevap verir adam.
'Guzel. Eger; bana soyleyecegin sey, dogru degilse - iyi degilse ve ise yaramayan, faydasiz birseyse bana niye soyleyesin ki?' diyerek tamamlar." Kitabi kapattim, kahvemden bir yudum aldim. Kuzenimin yuzundeki yagmur dinmisti.
Gulumsedim ve "Iste bu Sokrat'in; iyi bir filozof olmasinin disinda, itibar goren ve saygi duyulan buyuk bir insan olmasinin da sebebiydi. Ne senin patronun, ne de o seyahatten donen is arkadasin olan kadin bu erdemlere sahip degiller. Bunlari onlardan beklemek komik olur degil mi?" diye sordum.
Onaylarken, yuzune zafer kokan bir gulumseme yerlesmisti.
"Ve her ikimiz de biliyoruz ki, B ya da C sinifi bir is arkadasi, A sinifi oldugunu anladiginda huzursuz olacaktir. Seni de huzursuz etmek icin elinden geleni yapacaktir. Cunku insanlar, kendinde olmayana sahip oldugunda senin de ondan yoksun kalman icin elinden geleni yaparlar. Huzurunu kacirmasina izin verme... Yolunda, emin adimlarla ilerle... Zaten herkes kendini belli eder. Kimin hatalari daha buyuk, kim kimden daha buyuk yolculuk esnasinda ortaya cikacaktir. Is dunyasi acimasizdir dedik. Tek kalemde harcanak olduklarini bilenler ve bir dayanaklari olmayan, saglam kemikleri bulunmayanlar bu sekilde tutum ve cabalarla is dunyasini bu hale getirenlerdir. En cok da kendileri muzdarip olurlar acimasiz eserlerinin, can yakici darbelerine maruz kalirlar. Sen, ayni edepli ve asil durusunla, bazi erdemlerin farkinda olarak sadece isini yap. Baska birseye ihtiyacin yok guzel kardesim. Yeni ve basarili olman, saglam ve bilgili durman; tabii ki urkutuyor bazilarini... Aslinda, senin aglamak yerine gulmen gerekir! Nasil da korkutmus, urkutmus ve endiselendirmissin onlari?!! Eh! Kimin kuzeni!! Gelecegin buyuk yonetmeni sahneye cikiyor degil mi? Tozu-dumana katacaginin izleri bunlar, aglamak yerine sevinmeye bak!" dedim.
"Iyi ki gelmisim... Cok tesekkur ederim Zeinep'cim... Cok tesekkur ederim canim kardesim. biricik kuzenim..." diyerek kollarini boynuma doladi.
Kapidan girdigi sirada da sarilmisti. Kendine olan guveni yara almis, kanatlari kirilmis oldugunu hissettiren bir enerjiyle dokunmustu. Bu defa, guclu kollarini hissettim boynumda. Geldigi sirada urkmus olan kucuk kiz, simdi yeleleri kabarmis bir aslan olan, gucunun farkina varmisti.
"Ileride ben de yonetmen koltuguna oturunca, stajyerlerime ve asistanlarima 3-Filitreden bahsedecegim. Sadece is hayati icin degil, dostluk ve aile hayati icin de harika bir hikaye kattin bana! Cok tesekkur ederim!" dedi, bahce kapisini acarken.
"Hicbir sey yapmadim, sadece asil olani, gercek olani gosterdim. Hicbir sey katmadim, hepsi senin icinde var-olan seylerdi... Eger; aciga cikmalarina benim sozlerim ve Sokrat'in hikayesi eslik ettilerse, ne mutlu bana! Haydi, ise gec kaliyorsunuz efendim... Gidin ve pes etmeyeceginizi kukreyin!" dedim.

Bitmis cikolata paketlerini cope attim. Ustun-koru de olsa etrafi toparladim. Ikinci kahvemi keyif yapmak icin doldurdum. Genclerin, itilip-kakilmaya degil; ellerinden tutulup- yureklendirilmeye ihtiyaclari oldugunu dusundum.
Kedim kucagima zipladi... Gerceklerin, sahte kelimelerden etkilenmeyecegini biliyordum. Faydali olacak diye birsey yoktu. Herseyden faydalanilabilirdi... Kuzenimin, patronu ve is arkadasinin davranisi faydali bir ders oluvermisti...
Iyi ise; her daim tehlikedeydi...
Birinin gununu aydinlatacaksa soylenmeliydi. Gununu karartacak olan kotu seyler ise, dillendirilmemeliydi. Nasil olsa, kotu konusacak birileri, bir yerlerde, bir cesit yasam formu olarak hayatlarini surudurecek ve kotuyu aciga cikartmaya devam edeceklerdi.
O zaman, iyiyi yansitacak olanlarin, iyi kalmasi onemliydi...
Kahvemden bir yudum daha aldim. Kuzenime ogrettikleri deneyim icin, patronuna ve is arkadasina icimden minnet duydum.
Gozum saate ilisti, ise fazlasiyla gec kalmistim. Hazirlanmak icin ayaklandim... -z.d.-

No comments:

“All there is...   is consciousness.”

dusler-de...

dusler-de...
ya da muallak ve araf'ta...
Early bed, Early rise, Makes a girl;
Healty, Wealthy and Wise...


- Atilla Agabey, bunu bana soylediginde yatili okula gonderiliyordum... Kulaklarin cinlasin; kocaman oldum ve hic unutmadim.