hAiku boX

hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX

Thursday 16 July 2009


Sene-i Devriyede Balli Torun Olmak...

Erkek olmak isterdim...
Sirf onun gibi bir dede olabilmek icin...

Tabii onun gibi bir dede olabilmek icin sirf erkek olmak yetmezdi... Adam olmam gerekirdi, en basta da insan!

Boyle tanimlayabilecegim bir adamdi benim dedem...
Hayatimda; hemen hicbir seyi "Ben!" diye vurgulamaktan, "Benim!" diye tanimlamaktan haz etmem. Yine de zaman zaman insanin sahiplenesi geliyor.
En cok da kaybedislerden sonra... Elinden yitip-gittikten sonra... "Benim" diyor, yarim kaldigini fark-ediyor; yutkunuyor. Derin bir nefes aliyor ve "BenimDi!" diye tamamliyor.

Gecmis zamani kullanmak hic bu kadar zor olmamisti!

....

Tam bir senedir sensizim.
Koskoca bir sene dolmus.
Dun gibi hatirliyorum gidisini; sessizce uzaklastigin o sabahi ve gidisinden sonra daha da derinden yankilanan, cildirtici bir hal alan sessizligini...

...
Mart'in 17siydi, fena sayilmayacak parlaklikta bir cumartesiydi...
Odanda yatiyordun. Uzun zamandir odandan cikmamistin. Bu sure zarfinda seninle kalan pek cok sevenin olmustu, annem disinda...
Annem, hep son zamanda sahneye cikardi. Yine oyle olacakti. Bunu biliyordum.
Cumartesi gecesi, annem kalacakti seninle... Kimsenin bilmedigi bir aci saplanmisti, bunu duydugum an itibariyle.

Adalara bakan salonun kosesinde, koltugun icine gomulmustum. Iceriden sana bir seyler yedirmeye calistiklarina dair sesler geliyordu.
Tum gunu senin evinde gecirdim. Bir kere bile odana ugramadan. Bir seyler ters gidiyordu, biliyor ve inkar ediyordum.
Cok yazik olmustu, bunca ogretiye ragmen yine kendimi kandiriyordum.

Telefonum caldi. Sevgili arkadasim Melih ariyordu.
"Cikmalisin evden. Madem iceri de gitmiyorsun... Oradakilere de, kendine de bir faydan yok... Ayrica, dede'miz iyi olacak. Haydi ayaklan! Geliyorum." dedi ve kapatti.
Tek kelime etmedigimin farkinda miydi, bilmiyorum...
Ayaga kalktim ve ciktim.

Kalabaliktik... Haddinden fazla kalabaliktik!
Bizim ma-aile takimin uyeleri, normal zamanlarin aksine bu kadar cabuk ve bu kadar kolay bir araya toplanamaz, tam kadro bulusamazdi...
Melih, Kerem, Cenk, Ali hepsi benimleydiler... Guzay ile Emre de gelmislerdi. Bu kadari fazlaydi...
Bir seyler ters gidiyordu ve herkes inkar ediyordu.
Gir gir ve samata tahmin ettiginden de belirgin bir haldeydi, kahkahalarin ardi arkasi kesilmiyordu. Sanki bir bosluk olursa; bir seyler o bosluga dusecek gibi hissediliyordu. Ya da ben kendimi kandirmaya devam ediyordum.
En sevdigim yerlerden birinde sinemaya gitmek uzere hazirdik.
Film vizyona gireli bir gun olmustu. '300 Spartali'.
Seyir halindeyken duragandik, cikista ise; gayet filmin havasina girmistik. Icimizden biri -kim oldugunu hatirlamiyorum-; "Biri Zeinep'e laf atsa da, Sparta'lilar gibi kukresek!" dedi.
Hep bir agizdan kahkaha koyuverildi. Evet; ben de guldum.
Kim bilir sen ne haldeydin...

"Film bitti." dedim. Eve gidilecekmis gibi...
Nerede gorulmustu dostlarin beni, bu halde, yalnizligima terk edecekleri?!!
Bir seyler yemek uzere Fenerbahce'ye dogru yola koyulduk. Gece yarisini coktan devirmistik. Gun atlamisti bile...
Yemek yiyenler yedi. Midemin halini sen tahmin edersin dedecigim...
Ne icitigmi bilmiyorum, sadece yemek yiyenlere eslik etmek icin bir sey siparis ettigimi hayal-meyal animsiyorum.

Bir kac kere telefonum caldi. Her arayan, senin gitmekten vazgececegini soyluyordu. Diyecek sozum yoktu, dolayisiyla sadece dinliyordum.
Sabaha karsi sahilde oturduk. Birkac bir seyler icildi. Ayni samatayi herkes surdurmekte israrli gibiydi...
Gunes ciliz bir isikla gulumserken, zorlama bir gulucukle eslik ediyordum kendisine...
Eve donus icin, kucaklastik.
Melih; "Deden'e birakayim seni..." dedi.
Her daim, saati de goz onunde bulundurarak asiri dusunceli davranan torunun; bu defa inatci bir hal aliverdi. Oysa ki; ne kadar da yakin oturuyordunuz...
"Karsiya gecmek istiyorum, beni evime birakir misin lutfen?" diye tutturdum.
Tekrar tekrar yinelemesine ve dedemin evinin yoluna sapmis olmasina ragmen; israrlarima karsi koyamadi. Daha fazla zorlamak da istemiyordu.
Simdi nasil ic cekiyorum ve Melih'in sozunu dinlemedigim icin kendime kiziyorum...
Elbette; yasakli kelime olan 'keske'yi kullanmiyorum. Ya da sen oyle san; icimden deli gibi "Keske Melih'i dinleseydim!" diye haykiriyorum.

Eve vardigimda, saat 8:00di. Dus aldim ve yattim.
Bir sure sonra, babam uyandirmak icin kapima vurdu. Sabahleyin eve geldigimi soyleyerek, arkami dondum.
Bir sure sonra, yeniden, daha da israrci bir sekilde geldi ve bu sefer fazlasiyla alakasiz bir bahaneyle beni uyandirmayi denedi.
Maruzatimi bir kez daha yineledim, bu defa yorganin altina girdim.
Ucuncu gelisinde, sesimi cikartmadan kendi kendime homurdaniyordum. Babamin telefonu caldi. Kapimin onunden uzaklasirken;
"Evet; Ayse'nin babasini kaybettik." dedigini duydum.
Gozlerimi actim. Hemen hemen hic uyuyamamis birine gore, gayet seri bir hareketle dogruldum ve yataktan kalktim. Kapimi actim; kapinin kenarina tutundum.
"Baba.. baba..." diye seslendim. "Kacta?"
"9:00'da." diye boguk bir ses yankilandi iceride...
Oldugum yere coktum kapi araliginda ve icimde arka arkaya yankilanan sessiz cigliklari bastirmaya calistim.
Nafileydi... 'Keske Melih'i dinleseydim!' ....
Kendimde buldugum son bir gucle; kollarimdan da destek alarak ayaga kalktim.
Dedem'e gitmek uzere, hazirlanmak icin odamin kapisini kapattim.

Tam bir sene olmus sen gideli dedecegim...
Halen aglamadim.
"En erkek torunum sensin!" derdin hep ve "Ballim!" diyerek severdin...

Senin gidisinin ardindan bir hafta sonra da ben terk ettim Istanbul'u...
Bir sureligine, Edirne'de, Karakas Ailesine misafir oldum.
Sevim abla ve Kemal agabey, Istanbul'dan kacisimla beni karsilayip-kucakladilar...
Sabah kahvaltilari, kahve sohbetlerimiz. mac saatleri, aksam yemekleri, Sevim abla ile pogacalar yapip, orgu oruslerimiz, Edirne carsisinda cok sevgili ogullari Murat ile amacsiz gezintilerimiz...
Hicbir zaman unutamam... Benim icin anlamlari buyuk, paha bicilemez degerdedirler Sevim abla ile Kemal agabey...
Senin gidisinin ardindan, sana Edirne semalarindan yazmami saglayan, biraz olsun farkli bir hava solumam icin beni yanlarina davet etmis olan harika insanlar...
Oyle cok dinlediler ki seni; gidisinin ardindan Edirne'de bile meshur oldun dedecigim.

Nasil da gecti zaman...
Oysa; seninle yapacagimiz bir tren yolculugumuz vardi, hesapta Ankara'ya gidecektik. Aydemir Agabey'e baskin yapacaktik. Bizi gezdirmek zorunda kalacakti ve surekli gezmek isteyecektik.
Trenle, evet; trenle gidecektik... Uzun uzun sohbet edecektik. Sen anneannemi ilk gordugunde uzerinde bulunan kirmizi, mini elbisesini anlatacaktin. Ben islik calacaktim. "Zevzek! Birak samatayi, sana asktan bahsediyorum!" diye sakayla karisik cikisacaktin... Geri donus yolunda, ruzgarlarin geldigini fark-edecektik. Hafta-sonu icin program yapacaktik. Ucurtma mevsimini beraber karsilayacaktik...
Nasil da gecti zaman...
Yarim-yamalak kalan ne cok sey buluyorum senin ardindan...
En basta ben, sonrasinda da bir yigin sana hayran olan!
"Bir sene olmus! Vay anasini..." diyorum. Bir senedir, sana gelirken hep "Dedem'e gidiyorum." diyorum. Bilmeyen biri duydugunda, hakikaten uzakta oturduguna kanaat getiriyor. Sesimi cikartmiyorum.
Oysa; senin gozunde ne kadar gucluydum, hesapta en erkek torunundum. Simdi sesim cikmiyor ve belki aglamiyorum, yine de o kadar saglam durduguma inanmiyorum.
Herseyi kabul eden ve herseye kolay adapte olan Zeinep, nasil oluyor da halen sindiremiyor gidisini?
Belki de icindeki kucuk kiz; bekliyordur, bir gun onu yaniltip geri donmeni... Bu nedenle de istiyordur, kendini kandirmaya devam etmeyi...
"Kendini bilmek bile buyuk bir seydir!" derdin, kendime 'geveze' dedigimde...
Yine kendimi biliyorum da, neye yariyor sen karsiliginda tepki vermediginde?!

Gidisinin ardindan bir sene gecmis dedecigim...
Bir ay gectiginde, yanimda bir tomar fotograf tasiyordum, bugun de halen ayni haldeyim.
Gidisinin ardindan, ilk kez 'Private Sozluk Ailesi'nin bir araya geldigi bir aksam disari cikmistim.
Uzun sohbetin harmanlandigi, demlenerek gunu devirdigimiz bir aksamdi. Ilerleyen saatlerde, muzik yukseldiginde, yerimiz degismisti...
Simdi burada olsan, yine sana anlatirken bir hayli gucluk cekerdim. Mutlaka ya isimleri anlamazdin ya da "Ne caliyordu?" diye sordugunda, sanatcilarla ilgili sorun cikardi... Sonucta sana anlatmak birkac saatimi alirdi...
Evet; burada olsaydin da tum gun boyunca sana anlatsaydim, sen anlayana kadar anlatmaya devam etseydim...
'Joker' denen yere gectigimizde, bir onceki yere gore muzigin sesi, senin, kismalari icin garsonu cagiracagin kadar yuksekti. -Kuzenim Burce'nin konserinde bile, sesi biraz kismalarini soylemis bir adam oldugunu dusunursek...-
Pek cok kisi dans ediyordu ya da dans ettiklerini zannediyorlardi.
Bense; bir kosede, sozlugun gediklilerinden sevgili Adnan ile eskileri yad ediyordum. Konu eskilerden acilinca, fotograflari cikarttim. Gecenin sonunda, evlere dagilirken, Adnan; "Joker, gelmis-gecmis en enteresan geceye sahne oldu herhalde... Bizden baska catlak var midir buralarda, adalardan bahseden, siyah-beyaz fotograflara bakan?" dedi ve tok bir kahkaha koyuverdi.
Sanirim seni anmak icin boylesine enteresan bir ortam mukemmeldi. Ayrica; dedemin, pembe sacli kizindan da bu beklenirdi!

Mart'in 17'si bu sefer pazartesine denk geldi...
Is yerinden erken saatlerde ciktim. Eve gitmeyi gozum yemedi.
Kirdim direksiyonu. -Anneannem bu hallerimi sana cok benzetiyor, laf arasinda belirtmem gerekiyor!-
Annemin dukkanina, OSENMI'ye geldim. Babam da oradaydi.
Eve donus yolunda, super-markete ugradi annem.
Arabada, "Baba, cok ozluyorum..." dedim.
"Ben de ozluyorum." dedi.
Sustum.
Sustu.

Tum gece bir senenin muhasebesini/muhakemesini yaptim.
Belli kisimlarda, Okan'in ve Murat'in kafasini utuledim.
Saat 4:00'u geciyordu...
Yazmak istiyordum.
Murat, bahar efektiyle alkole bulanmis bir halde eve dondugu icin cenesine vurmustu.
Okan'i ise; gecenin basinda bizzat esir almistim.
Merak etme; kirli-camasirlarini anlatmadim... Yine de, ne var-ne yoksa paylastim da paylastim!
Bir sure sonra; Murat sizinca, Okan da hazirlamasi gereken proje bahanesiyle pacayi siyirinca, seninle basbasa kaldim.


'Dedem'i ugurladigimiz gun yeniden geldiginde, yagmurlu olsun; gunesli bir gunde ugurlamistik, bulutlarin goz-yaslari ile aniyor olalim... '
Gecen hafta dilemistim...

Saat sabahin 5bucugu, kus sesleri yankilaniyor bahcede, senin muhabbet kusun 'Hamza' gibi otmeseler de, kulagima cok tatli geliyorlar...
Arka fonda bulutlarin goz-yaslari var.
Doga'nin orkestrasi muhtesem! -Biliyorum, kucuk torunlarindan Burce'de harika bir trombon sanatcisi; yine de doganin sanati bambaska dedecigim...-

Dilegim bu defa kabul oldu.
Yagmurlu bir sabahta ziyaret edecegim seni.
Fazla tantana yapmana gerek yok, halen pek yemiyor ve icmiyorum, ayniyim; bir minik sutu icirmek icin, yapmadigin saklabanligin kalmadigi gunlerdeki gibi...
Zaten yanimda getirecegim bir misafirim de yok, ben de misafirden sayilmayacak kadar parcanim degil mi?
Aile kalabaligindan once gelecegim, biraz basbasa kalabilmek icin; haberin olsun dedecigim.

...

Mehmet Orhan Sokullu'nun torunu olmak;
Bu devirde, halen mektup yazmak demek;
Gecmis zamanla, bilinmeyen bir gelecege...

Tabii onun gibi bir dede'ye layik olmak, hic kolay degil; hem de bu devirde!

Hic aglamadigimdan bahsetmistim; hem size, hem de mektubumun icerisinde sizinle beraber dedem'e...
Uzaklara gittiginden bir ay kadar sonra, murekkebim dokulmustu, goz-yaslarimin yerine; aynen bu sabah, gozlerimden akmayan/akamayan damlalarin, bulutlarin yardimiyla bosaldigi gibi yeryuzune...
Bazi satirlarimin kisa bir tekrari gibi olsa da o gunku yazim, taze duygularla dokulmus oldugu icin; eger izin verirseniz eklemek istiyorum bugunku yazimin sonuna...
Izin verdiginizi umut-ederek;


"Bir pazar sabahiydi; Dedem'e...

Bir pazar sabahiydi…
Aslinda her yer civil civil olmaliydi. Planimiz böyleydi.
Her pazar sabahina rengarenk uyanmakti…
Ne planlar tuttu hayati, ne de hayat planlarimizi.
Hava aydinlik olmasina ragmen, günes yok gibiydi…
Hissetmiyordum artik pek çok seyi.
Böyle olacagini bilseydim, uyanmazdim hiç… Uykuyu sevmememe ragmen uyanmazdim…. Uyurdum.
Cumartesi kötü 1geceydi… Dedemin evinden bogularak atmistim kendimi disari…
Onu o halde görmeye dayanamiyordum… Dost kivamindaki 1icik arkadaslarim girdiler koluma…
Once sinemaya götürdüler, sonra da kahkahalar esligindeki sohbetleriyle sardilar, sarmaladilar beni…
Daha iyi gibiydim.. Yine de içim çok sikiliyordu…
Sabahin ilk isiklariyla eve dönmek için yola çiktigimizda, dedeme birakmayi teklif etti arkadasim.
Inadim tutmustu 1kere, eve gidecektim. Kendi evime…
Odama girdigimde saat 8i geçiyordu.
Pijamalarima kavusup, rüyalar alemine gittim.
Gözlerimi 1kaç kez, babamin saçma-sapan sorularina cevap vermek için araladim.
Her defasinda, uyumakta oldugumu hatirlatip, yeniden yumdum gözlerimi…
En son bana seslendiginde kapinin arkasindan, bilincim açilmisti…
Söylendim babama…
Uykusuzdum günlerden beri… Ne olurdu 1azcik daha uyusaydim ya!
Babam, çalmakta olan cep telefonuna cevap verdi.
‘’Evet, Ayse’nin babasini kaybettik..’’ derken, sesi uzaklasiyordu...
Duymustum. Henüz gözlerimi açmadan, henüz tam anlamiyla uyku halinden çikmadan...
Tavana baktim. Lila rengi yerine, simsiyahti adeta tavanim...
Yatagimda dogruldum.
Ellerimden destek alarak kendimi zorladim, yatagimdan çikmayi basardim.
Kapinin kulpunu kavradigim sirada, bacaklarim bedenimi tasimiyordu…
Kapimi araladim. ve odamin girisinde yere çöktüm.
Aglamiyordum, aglayamiyordum… Sadece sadece birkac damla vardi…
Bir bulut geçiyordu sanki yüzümün üzerinden…
Bir sure öylece kaldim.
Artik 1dedem yoktu…
Yerden kalktim, babamin yanina gittim.
‘’Ne zaman öldü?’’ diye sordum.
‘’dokuza on kala..’’ diye yanitladi.

O anda hissettiklerimi, bir daha hissedecek olursam,
dayanabilir miyim? Bilemiyorum…
Içimin acidigini, çok acidigini söyleyebilirim…
Oysa sabah… Gidebilirdim dedeme… Görebilirdim onu son 1kez daha… Opebilirdim yüzünü, ellerini…
Söyleyebilirdim ona, onu ne kadar çok sevdigim! Hem de defalarca…
Mart ayinin ortalariydi, 1pazar sabahiydi…
Serin rüzgar saçlarimi dagitiyor, yagmur bulutlari geçse de, aglayamiyordum ben…
Dedemin en erkek kiziydim.
Daha yapacak çok seyimiz vardi.
Hesapta 1tren yolculugumuz olacakti…
Citalari tamamlayabilirsek, rengarenk 1uçurtma yapacaktik…
Kuyruguna yildizlar baglayacaktim ben…
Kanlica’ya gidecektik yine, arabam servisten çikinca, o küçüklügümde beni götürürdü, ben onu götürecektim simdi…
Asik oldugum 1adam olacakti, getirecektim onu dedemin karsisina, 1sorguya çekecekti, ben huzursuz olacaktim…
Yine bisikletle kovalayacakti beni…
Kuzen buse’yle, canimiza okuyacakti… Biz aldirmayacaktik…
Ailenin en asi çocugu oldugumu söylerken bile gülümseyecekti bana…
Içten içe kendine benzettigi için beni…
1dedem olacakti hala… Yasayacakti…
Kaybettigimde farkina vardigim seyleri, o gitmeden önce farkedebilecek kadar büyümüs 1torunu olacakti…
Pazarlari yine sabah kahvaltilari rengarenk olacakti…
Dayim, dedemle ugrasirken, ben kahkahalar esliginde yerlerde yuvarlanacaktim…
Beni is yerinden arayacakti, cips ya da dondurma isteyecekti… Cocuk gibi oldugu için eglenecektim…
Pazartesileri, onu gömdügümüz gün diye, kendimi yataga gömmek zorunda kalmayacaktim…
Kaçis uykularim olmayacakti…
Yine uykusuz gecelerde, 1kaç sigara tüttürüp, dedemle terasta sohbet edecektik…
Babama 'müzigi kis' diyecekti…
Kardesime saçlarini uzatiyor oldugundan ‘’ne biçim erkeksin sen?!’’ diye çikisacakti…
Küçük kuzen Burçe’nin ‘’punk’’ kelimesinin açiklamasini algilamasi, saatlerimizi alacakti…
Ara sira fransizca sarkilar söyleyecekti…
Kus sesleri, dalga seslerine karisirken, ''Usüdük, artik içeri girelim.'' diyecektik…
Cok özledim seni, dedecigim….[z.d.] nisan-24-'07. ""

Gecen sene kalemim boyle tercuman olmustu, murekkebi damlatarak; goz-yaslarimi kurutmustu...
Bu sene de bulutlar sagolsunlar, eski dostlarim olarak yagmur damlalariyla eslik ettiler ve kurumus olan gozlerimi, goz-yaslari niyetine nemlendirdiler...
Yuregime, su serptiler... -z.d.-

Dedem'e...
Hemen arkasindan kaybettigimiz; Nejat Dede'mize...
ve
Tum dedeler'e...

zeinep'in notu:
Bu satira kadar bu yaziyi benimle paylasan herkesi sevgiyle kucakliyorum...
Yuzunuzden gulucukler, yureginizden sevgi eksik olmasin; dilerim hep sizler gibi parildayan okurlara sahip olabilecek kadar sansli bir kalem olurum... Cok tesekkurler!

No comments:

“All there is...   is consciousness.”

dusler-de...

dusler-de...
ya da muallak ve araf'ta...
Early bed, Early rise, Makes a girl;
Healty, Wealthy and Wise...


- Atilla Agabey, bunu bana soylediginde yatili okula gonderiliyordum... Kulaklarin cinlasin; kocaman oldum ve hic unutmadim.