hAiku boX

hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX hAiku boX

Thursday 16 July 2009

Kose Manavi:

Bir manav dusunun...
Rengarenk meyvelerle suslenmis.
Kasa kasa 'yesil elmalar', salkim salkim siyah uzumler, mis kokulu cilekler, sarisin muzlar, disi kahverengi-ici ilginc yesil tonundaki kiviler, bilmecelere konu olan narlar, somine basinda ya da sobada kizartilmaya layik kestaneler, mini mini mandalinalar, saglik topu portakallar-greyfurtlar, iyisini kim yer tam olarak bilinmese de tatli mi tatli armutlar, tropikal kokenli ananaslar-hindistan cevizleri ve daha niceleri...
Dusunun...
Bir koseye kurulmus sebzeler...
Demir gibi ispanaklar, anneannemi hatirlatan semiz-otlari, ebe-gumeciler, isirgan-otlari...
Cengelkoyun meshuru salataliklar, kim onlara hiyar derse alinirlar!
Yemeklerin esas lezzeti utangac domatesler, midesi saglam olana ozel sarimsaklar-soganlar, soymasi eziyet-kizartilmis halde sunulani eglence olan bir kenarda istiflenmis patatesler...
Orta yere kurulmus bal-kabaklari, hemen otesinde morarmis patlicanlarla beraber acik yesil kabaklar, renkli biberler, tavsanlarin agzini sulandiracak havuclar ve sebze-severlerin istahini kabartacak, su anda aklima gelmeyen doganin renkleri...

Hepsi boylesine parlak ve boylesine renkli mi?
Yoksa, iclerinde hayatin icindeki gibi iyilerin arasina karismis kotu lezzetler de bulunabilir mi?
Hersey, her zaman yolunda gitmeli mi?
Bunlarin hepsi sadece sorudan ibaret seyler mi, yoksa sorun olarak beliren birseyler mi?

Kisaca karistirmak gerekli...
Haydi o zaman karistiralim 'hayat' denen torbamin icindekileri!

Mart-8-'08; -Dogum Sancisi:

Sabah saatlerinde;
Icimi urperten bir esinti var. Gunes belli-belirsiz parliyor.
Saat 9:30.
Gulumsuyorum!
Bir yas daha yaslandim. Bir yas daha geride biraktim.

Sabah kahvemi yudumlarken, yetistirmem gereken yazimi da tamamliyorum.
Basimi kaldirip, kiraz agacinin ciplak dallarina bakiyorum. Hemen arkasindaki mese'ye, gectigimiz bahar tirmanip da astigim asiyandan minik kuslarin sesi ilisiyor kulagima...
Gulumsuyorum!
Gune karismak uzere yerimden kalkiyorum.
Yapilmasi gereken cok is var, dogum gunu dinlemiyor hayat...

Kosusturmaca sona eriyor.
Kutlamak lazim diyor herkes.
'Kutlama nedir?' diye soruyorum icimden.
Sonra;
'Diskoluk yasi coktan devirdin...' diyor icimdeki kokmus ses.
Guluyorum!
Cok sevdiklerimle, birkac kadeh iciyoruz. Hakikaten diskoluk yasi devirdigimizi, bosalan kadehlerle dile gelen sohbetten anliyoruz.

Anahtar, kilidin icinde donuyor.
Evim...
Kedim karsiliyor beni, her zamanki uykulu gozleriyle...
Kucagima aldigimda, bir hayli kilo aldigini fark-ediyorum. Moralini bozmamak icin seslendirmiyorum.
'Sozde beraber kutlayacaktik! Yine yalniz basima biraktin beni!' diyor ve simdi sizlere soyleyemeyecegim birkac pis kelime daha ekleyerek homurdaniyor kucagimda.
Hakli! Eve erken gelecektim. Beraberce film izleyecektik. O dizlerimin uzerinde horuldayacakti, ben de koltugun kolunda...
Sesimi cikartamiyorum.
O evde yalniz kaldi, bense sevdiklerimle birkac tek attim.
'Insanin evde bekleyeni olmasi ayri dert, olmamasi ayri...' diye fisildiyorum kendi kendime.

Uyuyasim yok.
Yelkovan ve akrep dans ediyor yuvarlak sahnenin ortasinda ve parmaklarim da klavyemin tuslariyla opusuyor adeta...
Saatler ilerliyor.
Gunu deviriyoruz.
Husu icinde karsiladigim, yeni bir yasa sahip olarak...
Gulumsuyorum.

Mart-9-'08; -Soguk Ruzgar:

Sabaha karsi 5:00.
Yelkovan yorulmus. Parmaklarim da dinleniyorlar. Klavyem de sessizce oturuyor ekran karsisinda.
Konusmak istiyorum...
Icimde bir sikinti var. Iyi dusunmek lazim.
Bir gun oncesinde, arka arkaya gelmis olan dogum kutlamalarimi okuyorum.
Gulumsuyorum...
Parmaklarimin arasinda duran telefon huzursuzca kipirdiyor ve ciliz bir ses cikariyor.
Saate ilisiyor gozlerim. 5:30.
Telefonumun daha fazla can cekismesine izin vermiyorum.
Aciyorum.
'Efendim?'
'Zeinep...'
'Efendim Merve'cim-(kuzenim), agliyor musun sen?'
'Zeinep... Babam... Babami kaybettik.'
'Se-sen (kekeliyorum) ne soylediginin farkindasin degil mi? Dayim... Merve, birkac saat once dogum gunumdu. Yapma boyle sakalar, lutfen!'
'Halama sen soylersin. Onu getirme yalniz, ogleden sonra aliriz.'
'Peki. birseye ihtiyaciniz olursa haber ver, cikiyorum yola.'
'Olur, ararim.'

Telefonu kapatiyorum. Telefonuma bakiyorum. Can cekismesine izin mi verseydim acaba?

Pantolonumu geciriyorum bacaklarimdan, gomlegimin dugmelerini merdivenlerde ilikliyorum. Antrede bana saskin ve sinirli gozerle bakmakta olan kedime diyecek soz bulamiyorum.
Muhtemelen eve dondugumde gonlunu almak icin ugrasmam gerekecek. Elbet anlayacaktir.
Gozlerine bakiyorum. egilip kafasini oksuyorum.
Gulumsuyorum!

Mart-10-'08; -Kalabalik Veda:

Tam bir hafta olmus.
Oyle diyorlar...
Bir hafta once, pazartesi gunku yazim; 'Zaman Dukkani'ni ithaf etmistim buyuk-dayima.
Etraf kalabalik ve gurultulu.
Vedalar sessiz olmaz mi? diye soruyorum.
Eski-yeni bir suru insan.
Kalabalik ailelerin klasigidir; bazi aile uyeleriyle karsilasmak icin uc sey gerekir: dogum-nikah ve olum...
Insanlar ne cok degisiyorlar! Tipleri, renkleri, bakislari, duruslari...
Bir sure ortada duruyorum.
Sonrasinda bir koseye cekiliyorum.
Sessiz vedami, sakince sunmak icin buyuk-dayima...
Ne cok seveni varmis!
'Hosca-git dayicigim... Hosca-git 'koca-dayi... buyuk kalpli; koca adam!' diyorum.

Ofise ugramam gerektiginden, aileyle gereken konusmalari yapiyor ve programi ogreniyorum. Anneannem yalniz kalmamali, birileri annemle, diger dayimin yaninda olmali...
Ve tabii karisi ile kizlari...
O anda aklima geliyor, hayat; herseye ragmen devam ediyor.
Ayrilirken, geride kalanlara;
Gulumsuyorum!

Yol boyunca, zihnimde belli-belirsiz bir soru yankilaniyor;
Cenazeye gelen kalabaliklar, bir insanin cok seveni oldugunu mu gosteriyor yoksa cok fazla ugurlamak isteyeni bulunduguna mi delalet ediyor?

Gun geceye variyor.
Kalabalik coktan dagilmis oluyor ve herkes yine kendine kaliyor.

Mart-11-'08; Gece Yazisi:

Uyku nedir?
Kac gundur bilmedigim bir kavram, bir eylem, belki de bir sorun... diye cevaplandiriyorum.
Kedim her zamanki gibi yatagimin kosesinde, ruyalar aleminde...
Neler dusledigini dusunuyorum. Belki izgara bir balik, belki de baska birsey... Aylardan mart... Belki sevdigi vardir diyorum.
Sabah 6:16'da bir telefon geliyor.
5sene sonra, ilk defa sesini duyuyorum.
Nereden haber aldigini bilmiyorum.
Seven insan, 'umut'suz olmamali, bunu bir kez daha ogreniyorum.
Bir sigara dumani sariyor sabahi, arindan birkac saatligine de olsa uykuya eslik ediyorum.
Gozlerimi kaparken,
Gulumsuyorum!

Gozlerimi actigimda, oglen yemegine yakin bir saate denk geliyorum.
Isler beni bekliyor.
Gunlerdir, yalpalarken ister-istemez bir kisminin ipinin ucunun kactigini fark-ediyorum.
Birikmis olan seyler, zor temizleniyor.
Dus alip, giyinmem cok kisa suruyor.
Kedim, fazlasiyla somurtuyor.
'Hafta-sonu cekecegin var!' diyor kisik sesle ve donup arkasini kendi mutfagina gidiyor. Benim yuzumden kilo aldigini dusunmeye basliyorum.
Gulumsuyorum!

Ofise vardigimda, murekkebimi bitirmis olan 'gece yazisi'nin cok ses getirdigini duyuyorum.
Gulumsuyorum!
Biten sadece murekkep olsa... diye derin bir ic-cekis yankilaniyor masamin basinda.
Defteri kapatiyorum.
Bir dogum. Bir veda ve eskiye ait bir surpriz telefonla...

...

Kedim Garfield'in kitabi duruyor masada, Garfield karikaturleriyle bezenmis bir kitap.
Kitabin adi, "Garfield'in Dogum Gunu Kitabi"...
Gulumsuyorum!
Demek ki basbasa olsaydik, bana bu kitaptan derledigi eglencelerle dolu bir kutlama yapacakti.
Gidip kucagima aliyorum.
Diyor ki;
'Bu sene de degismedin. Neyse... Cok dert etme; her zaman bir diger sene olacaktir degismeni bekleyecegim...'
Okuyan bir kediyle yasamanin, bilgece zorluklarini yasiyorum.
Gulumsuyorum!
Gecikmeli de olsa, ufledigim mumlari ayikladigimiz cilekli pastami yiyoruz.
Bembeyaz, gobegine bakiyorum. Kaslarini catiyor!
Guluyorum...

...
'Dogum gunu ozel' listeleri hazirlamisim;
Kaos havasinda gecen dogum sonrasi nedeniyle ancak elime alabiliyorum.
"Gecmis sene muhasebesi;
Yeni seneye dair;
Kimler geldi, kimler gecti;
Okunacak kitaplar;
ve Siir yazilacak kelimeler..."
Gulumseyerek, kutuphanemin kosesindeki kitaplardan birini cekiyorum.
'Sei Sonagon'un -Yastikname'si-; listelere dair bir kitap.
'Siir Konusu' baslikli listesini aciyorum;
"Baskent, Arorot, Sazliklar, Taylar, Dolu, Bambu, Yuvarlak yaprakli menekse, Kurtpencesi, Yabani Pirinc, Duz tabanli nehir tekneleri, Cin ordegi, Sacilmis kindira sazi, Cimenlik, Yesil sarmasik, Armut agaci, Hunnap agaci, Hatmi cicegi."
Listesinin siir gibi oldugunu dusunuyorum.

Yas bir gune dair, 'Yas Gun, Yasli Gun' yazimi tamamliyorum.

...

Gecenin ilerleyen saatlerinde cok sevgili arkadasim Melih'le; Topane semalarinda tutuyoruz. Konu konuyu aciyor.
Bir basligin getirisi olan sohbetimiz, dallanip-budaklaniyor.
Eve vardigimda, gunes gulumsemeye hazirlanirken; bahcemde oturuyorum. Kiraz agacina, dogum gunu hediyelerimden birinin paketinde bulunan yildiz formundaki parildayan yildizi asiyorum. Ciceklenmeye basladiginda, pitirciklarin arasinda nasil parlayacagini dusluyorum ve ciplak dalin kenarinda huzunlu durusuna daliyorum.
Gunes gulumsuyor, kamasmis gozlerimle gunese donuyorum, gulumsuyorum...

...

Guluyorum; aklimda beliren bir cumlenin esliginde;
"Biraz once annesinin karnindaydi... Simdi burada! Insan-oglu kus misali..." diye yuksek sesle yanki buluyor.
Birkac gun once dogmus biri olarak, ne cok sey yasadigimi fark-ediyorum.
Birkac gun oncesine gore, ne kadar degistigimi de...

...

Arabayi almiyorum. Sari kutulardan birine binmek daha cazip geliyor. Uykusuzken araba kullanmak hosuma gitmiyor sanirim.
Tum yasananlara ragmen, oylesine parlak hissediyorum ki... Garip bir enerji yukseliyor icimde. Anlam veremiyorum. Sorulari, sorun yapmaktan yeni yasimla beraber vazgectigimi anliyorum. Ofisin kapisina kadar gitmemeye karar verip, uygun bir yerde iniyorum. Bir sure yurudukten sonra, Ortakoy'un icindeyim.
Tatli baslamak istedigim bir gunun icerisindeyim...
Lokumcuya giriyorum. Ofistekilerin de hosuna gidecek bir surpriz icin, 'gullu lokum' aliyorum. Dedem de cok severdi... diyorum, lokumcu dukkaninin sahibine.
Gulumsuyor, gulumsuyorum!
Tadimlik lokumu mideme indirirken, kosedeki manava ugruyorum.
Selam-sabah, hal-hatir sohbetinin ardindan; kocaman bir yesil elma ile cikiyorum. Cocuklugumdaki gibi, kazagimin kenarina silip, kocaman bir isirik aliyorum.
Aklima babamla yaptigimiz eglenceli konusmalar esnasinda, fikra tadinda yasadigim bir olay geliyor;

Yine yesil bir elmayi isirdigimda, bana gulumseyen kurtla beraber, elmayi firlatmistim. Yerden aldigimda, kahkahalara bogulmus olan babama pis pis bakmistim.
Kahkahalarini kontrol altina aldiktan sonra;
'Elmayi isirinca, bir kurt gormekten daha kotusu nedir Zeinep?' diye sormustu.
'Yarim-kurt gormek, dalgaci babacigim.' diye omuz silkmistim.
Cevabi biliyor olmamin saskinligiyla, yine kahkahalara bogulmustu. Bu sefer ben de ona katilmistim.
Ciddi sohbetlerin arasina, sacma espriler sokmak insanin desarj olmasini sagliyordu.
Hayat da, tum ciddiyetiyle karsimizda dikilirken, sacma esprilerle yasama sevincimizi kaybetmemizi engelliyordu.
Herseye ragmen, insan gulumseyebiliyordu.
Goz yaslarina, dudaklara yayilan bir gulumseme eslik edebiliyordu.
En olumsuz anda bile insan, sacma bir espri ile icini bosaltabiliyor ve kahkahalarla son bulabiliyordu.
Herseye ragmen, gulumsuyordum.

Kosedeki Manavdan uzaklasip, ofisin bulundugu sokaga girdim.

...

Hayatin kosesindeki manav bana oyle harikalar sunuyor ki...
Arada curuk ya da kurtlu olanlara da rastlasam; olaylar ve insanlar oyle rengarenkler ki!
Ve yeni yasimda, soyle bir hayatima baktigimda;
Kosedeki Manav'in bana harika insanlar sundugunu goruyorum.
Bu yazimi; hayatin kosesindeki manav'in bana sundugu harika insanlara armagan ediyorum.
Dogum gununde insanlar, kendilerini var-edenlere de hediyeler sunmali diye dusunuyorum...
Hepinizi cok seviyorum! -z.d.-

Bu harika insanlar; kim olduklarini bilseler de, bazilarinin adlarini belirtmek istiyorum;
"Ethem Durul(x2)-Funda Sokullu-Tangul Sinav-Nadide Onen-Cem Onen-Ayse Durul-Ahmet Durul-Memetcan Biber-Osman Sinav-Aysegul/Mehmet Kenan Sinav-Can/Irem/Lal Onen-Murat Sokullu-Semiha Durul-Buse/Burce Sokullu-Sinan Ileri-Berin Sokullu-Senay Arslan-
Melih Atik-Zulal Atagun-Ali Dumen-Aynur -Sedat Dobruca-Kaan Tutuncu-Hande Akyan-Onur Baran Gurbuz-Sibel Dramer-Ismail Kose-Cansu/Mery Dikmen-Gencay Gurkal-Cenk Eip-Ali Leventoglu-Menal Samiloglu-Hande Bicakci-Harun Can-Onur Metin-Ilter Sipahioglu-Meltem Gokhan-Bulent Engin-John Rush-Giovanni Rufo-Murat Agabey-Sinan Yaman-Israel Berkowicz-Ali Poyrazoglu-Yanki Yazgan-Jason Wright-
Iyi ki dogdum; iyi ki varsiniz... Cok yasayin, iyi yasayin, hep benimle yasayin!"




No comments:

“All there is...   is consciousness.”

dusler-de...

dusler-de...
ya da muallak ve araf'ta...
Early bed, Early rise, Makes a girl;
Healty, Wealthy and Wise...


- Atilla Agabey, bunu bana soylediginde yatili okula gonderiliyordum... Kulaklarin cinlasin; kocaman oldum ve hic unutmadim.